
TAMBUR AĞITLARI
(Tambur Ağıtları, Öyküler, Vicdan Efe, Şenocak Yayınları, Kasım 2008, 102 sayfa, 10 YTL)
Genç yazar Vicdan Efe ilk öykü kitabı Sen De Topla Düşlerini’den (2003) sonra, bu kez Tambur Ağıtları ile ses veriyor. Yazarın, Tambur Ağıtları’nda her öyküyü biçim, kurgu, içerik ve dil açısından dikkatle işlemesi; yaşamdan süzülenlerden öykü sanatının olanakları içinde yeni ve özgün dönüşümler yaratması ilgi uyandırıyor.
Gönül telini titreten tambur sesinin, öykülerde ağıtsal bir hüzne dönüştüğünü duyumsuyoruz. İnsanı ve toplumu kuşatan acılar, yaşamın kırılma noktaları; bu kırılmalardan yaşam-ölüm dengelerine ve yaşamın anlamsal yoğunluğuna açılmalar söz konusu.
İlk öykü, Gülüm De Viran Oldu, insanın duygu derinliğini, iç çelişkilerini; suçluluk duygusunun yarattığı umarsızlığını dillendirmekte. Öyküdeki gezgin anlatıcı, bir direkte gördüğü yazının ardına düştüğünde kocaman bir felaket yumağıyla karşılaşır. Anlatıcı aracılığıyla köyü ince ayrıntılarla betimleyen yazar, köydeki sessizliği, hayvan pisliklerini, dağlarda uğuldayan rüzgârı, böcek seslerini, at kişnemelerini… anlatırken Faulkner’ın Köy’ü gibi bir manzara yaratır gözümüzün önünde. O olağan görünümün gizlediği bir dram vardır: Birlikte ava gittiği oğlunu yanlışlıkla vuran babanın sessiz feryadı.
Gülbiye öyküsünde kadın sorunlarını işleyen yazar, düşmüş bir kadına çevresinin nasıl alayla baktığını anlatarak toplum yanlışlarına ayna tutuyor. Memduh’ta ölüm karşısında gösterilen insani bir tepkiye tanık oluyoruz. Mezar toprağını kavanozlarda saklayan Memduh, annesini farklı biçimde yaşatmaya çalışıyor; ölümden çıkan dirime merhaba derken yeniden sarılmak istiyor yaşama. Öyküde anlatıcının ağıt söylemi, ağıt-anlatı geleneğimize eklemlenmekte, Makber’in söylemine açılmaktadır.
Vicdan Efe’nin öykülerinde, kırsaldan insan manzaraları bir kurgu geçidinden ilerleyerek okurun zihninde yeni dönüşümlere ulaşıyor: Köy çocuklarının ilgi ve merakla bekledikleri ve yılda sadece bir mevsimde gelen satıcı amcalar; köylerdeki meczuplar, kente ilk kez doğum için giden, zorluklar yaşayan köylü kadınlar… Sevginin emek olduğunu sezdiren satırlarında yazar, insanımızın dünyasından incelikler aktarıyor. Köyün saf delikanlısı Samıt’ın, bir bebeğe kollarını açan, dünyaya sığmayan sevgi dolu yüreğine dikkat çekiyor.
Lacivert Kokulu Kadın, bir erkek anlatıcının iç dünyasına açılırken, hayalle gerçeği buluşturuyor. Düşlerinin ardına düşen, gördüğü lacivert elbiseli kadına kendi düşlerini yükleyen anlatıcı, yol arkadaşı okuru da sürprizli finale doğru sürüklüyor. Dökük Sırlar’da sırları dökük aynalı konsolun, eski ve yeni sahipleri arasında bağ kuran, işlevsel bir nesne olduğu görülüyor.
Sıcak, içten ve şiirsel bir dilin, öyküleri birbirine bağladığını, ana izleklerin başta ölüm olmak üzere birçok insanlık durumu olduğunu görüyor; bu insanlık durumlarının yoğun ve sıkı dokulu kısa öykü formunda işlendiğine tanık oluyoruz.
Vicdan Efe, gözlem ve izlenimlerinden yepyeni düşselliklere ve kurgulara açıldığı bu kitabında, yaşamın parça parça öykülerden oluşan bir toplam olduğunu anımsatıyor bizlere.
Hülya SOYŞEKERCİ
hulyasoysekerci@yahoo.com
RADİKAL KİTAP EKİ 02.01.2009
(Tambur Ağıtları, Öyküler, Vicdan Efe, Şenocak Yayınları, Kasım 2008, 102 sayfa, 10 YTL)
Genç yazar Vicdan Efe ilk öykü kitabı Sen De Topla Düşlerini’den (2003) sonra, bu kez Tambur Ağıtları ile ses veriyor. Yazarın, Tambur Ağıtları’nda her öyküyü biçim, kurgu, içerik ve dil açısından dikkatle işlemesi; yaşamdan süzülenlerden öykü sanatının olanakları içinde yeni ve özgün dönüşümler yaratması ilgi uyandırıyor.
Gönül telini titreten tambur sesinin, öykülerde ağıtsal bir hüzne dönüştüğünü duyumsuyoruz. İnsanı ve toplumu kuşatan acılar, yaşamın kırılma noktaları; bu kırılmalardan yaşam-ölüm dengelerine ve yaşamın anlamsal yoğunluğuna açılmalar söz konusu.
İlk öykü, Gülüm De Viran Oldu, insanın duygu derinliğini, iç çelişkilerini; suçluluk duygusunun yarattığı umarsızlığını dillendirmekte. Öyküdeki gezgin anlatıcı, bir direkte gördüğü yazının ardına düştüğünde kocaman bir felaket yumağıyla karşılaşır. Anlatıcı aracılığıyla köyü ince ayrıntılarla betimleyen yazar, köydeki sessizliği, hayvan pisliklerini, dağlarda uğuldayan rüzgârı, böcek seslerini, at kişnemelerini… anlatırken Faulkner’ın Köy’ü gibi bir manzara yaratır gözümüzün önünde. O olağan görünümün gizlediği bir dram vardır: Birlikte ava gittiği oğlunu yanlışlıkla vuran babanın sessiz feryadı.
Gülbiye öyküsünde kadın sorunlarını işleyen yazar, düşmüş bir kadına çevresinin nasıl alayla baktığını anlatarak toplum yanlışlarına ayna tutuyor. Memduh’ta ölüm karşısında gösterilen insani bir tepkiye tanık oluyoruz. Mezar toprağını kavanozlarda saklayan Memduh, annesini farklı biçimde yaşatmaya çalışıyor; ölümden çıkan dirime merhaba derken yeniden sarılmak istiyor yaşama. Öyküde anlatıcının ağıt söylemi, ağıt-anlatı geleneğimize eklemlenmekte, Makber’in söylemine açılmaktadır.
Vicdan Efe’nin öykülerinde, kırsaldan insan manzaraları bir kurgu geçidinden ilerleyerek okurun zihninde yeni dönüşümlere ulaşıyor: Köy çocuklarının ilgi ve merakla bekledikleri ve yılda sadece bir mevsimde gelen satıcı amcalar; köylerdeki meczuplar, kente ilk kez doğum için giden, zorluklar yaşayan köylü kadınlar… Sevginin emek olduğunu sezdiren satırlarında yazar, insanımızın dünyasından incelikler aktarıyor. Köyün saf delikanlısı Samıt’ın, bir bebeğe kollarını açan, dünyaya sığmayan sevgi dolu yüreğine dikkat çekiyor.
Lacivert Kokulu Kadın, bir erkek anlatıcının iç dünyasına açılırken, hayalle gerçeği buluşturuyor. Düşlerinin ardına düşen, gördüğü lacivert elbiseli kadına kendi düşlerini yükleyen anlatıcı, yol arkadaşı okuru da sürprizli finale doğru sürüklüyor. Dökük Sırlar’da sırları dökük aynalı konsolun, eski ve yeni sahipleri arasında bağ kuran, işlevsel bir nesne olduğu görülüyor.
Sıcak, içten ve şiirsel bir dilin, öyküleri birbirine bağladığını, ana izleklerin başta ölüm olmak üzere birçok insanlık durumu olduğunu görüyor; bu insanlık durumlarının yoğun ve sıkı dokulu kısa öykü formunda işlendiğine tanık oluyoruz.
Vicdan Efe, gözlem ve izlenimlerinden yepyeni düşselliklere ve kurgulara açıldığı bu kitabında, yaşamın parça parça öykülerden oluşan bir toplam olduğunu anımsatıyor bizlere.
Hülya SOYŞEKERCİ
hulyasoysekerci@yahoo.com
RADİKAL KİTAP EKİ 02.01.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder