



Ne zordur gençler için yazınsal yapıtlar üretmek; ne zordur gençlerin dünyasını anlamaya ve anlatmaya çalışmak… Hiçbir kalıba ve kurala sığmayan, doğası gereği itaat etmekten hoşlanmayan, her türlü dayatmaya karşı çıkan, bir an yerinde duramayan genç kuşağa seslenmek; didaktikliğe düşmeden, keyifli, anlamlı ve dolu dolu romanlar yaratabilmek zorlu bir çaba gerektirir. Büyümenin sancılarını yaşayan genç, yoğun, karmaşık ve çelişkili duygularıyla, yaşamda bir birey olarak var olma yolculuğuna başladığının sezgisi içindedir. Onun için en önemli kavram; özgürlüktür. Bir yazarın gençliğe seslenebilen yapıtlar yazması için, gençlerin dünyasını yakından tanıması, bu dönemin çalkantılarını yüreğinin içinde duyumsaması gerekir. Böylece yazar, duygudaşlık ve gözlem gücüyle, ergen ve genç psikolojisinin derinliklerine inerek, o zorlu dünyaya seslenebilen yapıtlar üretebilir; bu yapıtlar yoluyla gence yeni ufuklar açabilir.
Muzaffer İzgü’nün gençlik romanlarının didaktik unsurlardan arınmış olduğunu; gencin dünyasına ‘içeriden’ bakan; doğru/dan bakış açısıyla oluşturulduğunu görüyor, bu romanlarda birçok gencin kendi yaşantılarını bulabileceği konuların işlendiğine tanık oluyoruz. Mizah pırıltılarıyla ördüğü tüm yapıtlarında topluma ve insana eleştiri oklarını yöneltmekten çekinmeyen, sürekli soran, sorgulayan bir yazar olarak Muzaffer İzgü, bütün yazınsal serüveninde otoriteye boyun eğmeyen bir genç duruş ve tavır sergiler. Gençliğin gözlem gücü, enerjisi, bireysel ve toplumsal dikkati, Muzaffer İzgü edebiyatının atar damarlarına yayılmıştır diyebiliriz. Bu genç bakış, ayrıksı ve genç duruş, Muzaffer İzgü’nün yapıtlarında gençlerin dünyasını anlatması ve o dünyaya yepyeni anlam pencereleri açması çabasına önemli bir işlev kazandırmaktadır. Eğitimciliğinden getirdiği birçok veriyi, gençlik(ergen) psikolojisinin rehberliğinde gelişen bir duygudaşlıkla; yazın estetiği ve duru, akıcı bir Türkçenin olanakları içinde harmanlayan Muzaffer İzgü’nün, bugüne kadar yayımlanmış üç gençlik romanı var: Kaçak Kız (ilk basım: 1997), İçimde Çiçekler Açınca(ilk basım: 2000), Bütün sabahlarım Senin Olsun (ilk basım: 2003)
Üç romanda da lise gençliğinin; on altı, on yedi yaşlardaki gençlerin yaşamının odağa alındığını görüyoruz. Bu yaş grubu gençlerin dünyasını dikkatle gözlemleyen yazar, gençlerin yaşadığı çeşitli sorunları, romanlarındaki temel çelişki ya da çatışmaların eksenine oturtuyor. Kuşak çatışması, sosyal çevrenin ve ailelerin gençler üzerindeki görünür ya da görünmez baskıları, ÖSS ve eğitim sorunları gibi konularla; test çözmeye mahkûm edilen, ezberci eğitim sisteminin yaşamla örtüşmeyen dersleri arasında bunalan bir gençlik var bu kitaplarda. Özellikle Kaçak Kız ve İçimde Çiçekler Açınca’da otorite karşıtı, özgür ruhlu gençlerin ebeveynleriyle yaşadığı sorunlar ayrıntılarıyla işleniyor. Bütün Sabahlarım Senin Olsun’da baskıdan bunalan bir genç yerine, bu baskılara neden olan toplumsal ve psikolojik etmenleri irdeleyen, sorgulayan, bunları yer yer ti’ye alan; ironik bakabilen farklı bir genç karakterin varlığı söz konusu.
Muzaffer İzgü’nün üç gençlik romanında da asıl karakterler genç kızlardan oluşuyor. Kaçak Kız’da Üzüm; İçimde Çiçekler Açınca’da Sevda; Bütün Sabahlarım Senin Olsun’da Çiçek adlı genç kızlar, romanlardaki olayları sürükleyen, romanların odağında yer alan kişiler. Üç romanda da genç kızların asıl karakter olmaları, Çalıkuşu’ndan beri toplumumuzda yükselen ‘genç kız edebiyatı’ olgusunun önemli bir görünümü olarak dikkat çekiyor. Prof. Dr. Necdet Neydim, Türkiye'de Çeviri ve Telif Eserlerde Genç Kız Edebiyatı başlığı altında ilginç bir akademik çalışma yapmış; ülkemizdeki genç kız edebiyatı olgusunu farklı örnekler bağlamında göstermiş ve irdelemiştir. (Bu Yayınevi, İstanbul, Ağustos 2005) Gerçekten, ülkemizde roman okurlarının önemli bir kısmının kadın okurlar oluşu dikkate alınırsa, gençlik romanı okurlarının da önemli bir kısmının genç kızlardan oluştuğu belirtilebilir. Muzaffer İzgü, bu potansiyeli hem deneyimli bir yazar hem de eğitimci olarak fark etmiş; genç kız okurların dünyasına daha fazla eğildiğini belirtebileceğimiz bu üç romanını, daha çok “genç kız penceresinden” bakarak işlemiştir. Muzaffer İzgü’nün üç gençlik romanının, özellikle karakterler boyutuyla mevcut genç kız edebiyatına eklemlenmiş olduğunu ifade edebiliriz.
Bu üç genç kızın temel çelişkileri, toplumla; aile, okul, eğitim sistemi gibi otoriter yapılanmalarladır. Gençliğin her zamanki muhalif tutumu, her türlü sınırlayıcı, engelleyici otoriter gücün karşısında yer alır. Bir anlamda gençlik itaatsizlik demektir; “hayır!” demektir. Bu romanlarda, yeni ve özgür davranış biçimlerini çevrelerine kabul ettirmeye çalışan gençler/genç kızlar, toplumun otoriter kurumlarıyla çelişkiye düşer ve sık sık onlarla mücadele ederler.
Kaçak Kız’da tiyatro eğitimi almak isteyen ama ailesinden destek göremeyen, ÖSS testlerinden bunalan ve “yarış atı” olmaktan nefret eden Üzüm, çözümü evden kaçmakta buluyor. Meraklı ve heyecan dolu bir hikâye içinde, canlı ve etkili İzmir betimlemeleriyle ilerleyen roman, yer yer yaşama sevinciyle örülü maceralı yapısıyla dikkat çekiyor. Evden kaçma gibi sarsıcı bir olgu, yazar tarafından yer yer ironik ve mizahi boyutlarda işleniyor ve böylelikle bu olgunun şiddeti azaltılmaya çalışılıyor. Üzüm’ün bir sinemaya girip kaçak olarak gece orada kalmak istemesi; film makinisti olan dürüst bir gençle aralarında sevgi dolu bir dostluğun başlaması da anlatılıyor romanda. Elbette genç, ona, durmadan evine dönmesini telkin ediyor; bu sinema serüveni de bir iki gün içinde bitiyor zaten. Sinema imgesinin, içinde yaşanan bir mekân olarak yer alması, romana düşsel ve farklı bir boyut kazandırıyor.
İçimde Çiçekler Açınca, lise gençleri arasındaki duygusal konulara, yaşanan ilk aşklara ve çevre baskısına odaklı bir roman. On altı yaşında, lise öğrencisi Sevda, yaşadığı monoton yaşamdan, öğrenciye bir birey olarak değer vermeyen ezberci ve dayatmacı eğitim sisteminden bezmiş durumdadır. Buna rağmen derslerde başarılıdır. Yaşadığı sorunlar sürerken, ilk aşk, tüm masumiyeti ve içtenliğiyle görünüverir genç kıza. Aşkın pek çok hallerini yaşar Sevda; kıskanmayı, dalgınlığı, hayal kurmayı, sevdiğiyle birlikte bir günlüğüne okuldan kaçmayı… Sevda, Kaçak Kız’daki Üzüm’e ve Bütün Sabahlarım Senin Olsun’daki Çiçek’e göre daha içe dönük bir genç kızdır. Yaşadıklarını ve duyumsadıklarını annesiyle paylaşamaz; ona, içinde çiçekler gibi açan ilk aşkından söz edemez; ancak yaşıtı ve arkadaşı olan iki genç kızla paylaşır duygularını. Sumru adlı başka bir genç kızın, kıskançlık nedeniyle bu aşka düşman olması, çelişkileri yoğunlaştırmaktadır. Bu arada hem okul yönetiminin baskıları hem de Sevda’nın babasının Atila’yı tehdit eder tarzda konuşması, akrabalarının iki genci birlikte görüp Sevda’nın babasına duyurması… gibi feodal davranış kalıpları ya da kalıntılarının İzmir gibi bir metropolde bile var olabildiğine tanık oluyoruz. Yazarın, gençlik enerjisini, coşkusunu, yürek kıpırtılarını, birlikte gerçekleştirilen bisiklet gezilerini de dikkatli bir gözlemle dile getirmesini ilgiyle okuyoruz bir taraftan.
Bütün Sabahlarım Senin Olsun’da da okul, dershane, ev arasında sıkışan genç yaşamlara odaklanıyoruz. Burada, önceki iki romandan hayli farklı bir bakış açısı söz konusu. İlk iki roman, 3. tekil kişi anlatımıyla yazıldığı halde bu roman,1. tekil kişi (ben öyküsel) anlatımla kaleme alınmış. Bu yapılanma, roman kişisine okur olarak daha içeriden bakmamızı sağlıyor. Yazar, kahramanına ruhsal derinlik kazandırmış durumda. Sistemi, yaşamı sorgulayan genç kız Çiçek, öteki kahramanlara göre daha güçlü ve oldukça iyi canlandırılmış bir karakter olarak yansıyor okura. Soran, tartışan ve cesur bir kız olan Çiçek, ailesinden ve sevgilisi Furkan’dan hiçbir şey gizlemeden yaşayan, dürüst bir kişilik olarak dikkati çekiyor. Bu romanda da ilk gençlik aşklarının tüm saflığına, derinliğine, duruluğuna, çıkar gözetmeden yaşanıyor oluşuna tanık oluyoruz. Çiçek cıvıl cıvıl, neşeli, yaşama sevinci ve coşkusuyla dolu bir genç kız; nükteleriyle, ironik konuşmalarıyla her türlü baskıyı ve olumsuz durumu ti’ye alabiliyor. Bütün Sabahlarım Senin Olsun’da da, üniversiteyi kazamayan, gün boyunca gitar çalıp şarkı söyleyen Cem, üçüncü şahıs olarak yer alıyor romanda. Kitap okumadan şiir yazması ironik bir çelişki olarak görünüyor; yazdıkları da şiire benzemiyor zaten…
Yazarın, bu romanına ötekilerden farklı olarak daha fazla gizem ve macera boyutu eklediği görülüyor. İnsan kaçakçılığı yapan karanlık kişilere ait bir tekneye, rastlantı sonucu düşen Çiçek, Furkan ve Kaptan Enişte, zor anlar yaşıyorlar. Yazarın, bilinçli olarak, bir film sahnesindeymişiz gibi romanda bazı görsel klişeleri tekrarlaması oldukça ilginç. Böylece, okuduklarının bir film sahnesine benzediği vurgusu yapılarak, genç okurun metne biraz olsun yabancılaşması sağlanıyor; bu yolla, ona, şiddete dönüşebilecek bazı sahnelerin (söz gelimi, başa tabanca dayanması vb.) film karesiymiş gibi izlemesi mesajı, örtük biçimde veriliyor. Burada yazarın ustalığı devreye giriyor; kendine özgü bir “yarı yabancılaştırma” tekniği uygulayarak, genç okurun şiddete dönüşebilecek bazı sahnelere mesafeli durmasını ve mizahi bir bakışla, bu sahnelere yabancılaşmasını, dışarıda kalmasını, onlarla özdeşleşmemesini sağlıyor.
Son olarak, üç romanda da mekânın bütün canlılığı ve güzelliğiyle İzmir kenti olduğunu belirtmek gerekir. İzmir’in pek çok yerinin bu üç romana etkili bir arka plan oluşturması, gerek bu görünümlerin gerekse gençlerin iç dünyasındaki fırtınaların duru, akıcı bir anlatımla dile getirilmesi, genç okurların dil sevgisi ve bilincini de güçlendirecek nitelikte. Wittgenstein’ın “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.” sözünü anımsatırcasına, yazar, dünyaya dilin içinden bakarak, Türkçenin olanaklarına ve söz gücüne yaratıcı/estetik bir dönüşüm kazandırmayı gözetiyor; giderek genişleyen ve zenginleşen anlamlar aracılığıyla genç okurlara yazınsal bir evrenin kapılarını açıyor. Bu evrende genç ve özgür imge kuşları sonsuzluğa kanat çırpıyorlar…
Hülya SOYŞEKERCİ
hulyasoysekerci@yahoo.com
İncelenen Metinler:
Muzaffer İzgü, Kaçak Kız, Bilgi Yayınevi, Ankara, Nisan 2007, on birinci basım.
Muzaffer İzgü, İçimde Çiçekler Açınca, Bilgi Yayınevi, Ankara, Şubat 2008, beşinci basım.
Muzaffer İzgü, Bütün Sabahlarım Senin Olsun, Bilgi Yayınevi, Ankara, Şubat 2007, üçüncü basım.
(Bu yazım AFRODİSYAS SANAT Dergisi,Temmuz Ağustos 2009 sayısında yayımlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder