4 Aralık 2008 Perşembe

KEMALETTİN TUĞCU İLE BİR ÇOCUK OKUR OLMAK


KEMALETTİN TUĞCU İLE BİR ÇOCUK OKUR OLMAK
Çocukluğunu/ ilkgençliğini 1960’lı, 1970’li yıllarda yaşayanların vazgeçilmez yol arkadaşlarından birisiydi Kemalettin Tuğcu. Bundan on iki yıl önce, 18 Ekim 1996 tarihinde yitirdiğimiz yazarın, bazen düşlerimizi dolduran gizemli bir okuma yolculuğuna, bazen de Ayşecik gibi sevimli film karelerine dönüşen romanları, ilginç kapaklarıyla, illüstrasyonlarıyla, afişleriyle bir döneme ciddi anlamda damgasını vurmuş birer popüler kültür yapıtıydı. Kemalettin Tuğcu, yalnızca yazınsal değil; aynı zamanda toplumsal bir fenomenin adıydı. Bu adın çevresinde oluşan büyülü bir hale vardı sanki. “Kemalettin Tuğcu okumak” şeklinde bir deyiş de dolaşırdı dillerde. Yılmaz Erdoğan, Kayıp Kentin Yakışıklısı kitabında yer alan Yaşayabilme İhtimali adlı ünlü şiirinde “Bizim Kemalettin Tuğcularımız vardı” diyerek, onun, bir dönemin çocuk ve ergenlerinin duyarlılığını oluşturan, onların iç dünyalarında derin izler bırakan bir yazar oluşuna göndermede bulunmaktadır. Bir bakıma, “insan, okuduklarının ve yaşadıklarının bir toplamı” değil midir?
Büyümenin Türkçe Tarihi adlı seçkisinin önsözünde Murathan Mungan, bir yazarın düş ve yaratım dünyasının küçük yaşta okuduğu kitaplarla şekillendiğini dile getirmekte; yazınsal beğenisinde, yaşamı anlama çabasında bu kitapların önemli bir payı olduğunu anlatmaktadır: “Özellikle çocukluğumuzda, yeniyetmeliğimizde, ilk gençliğimizde okuduklarımızın izi, niye diğerlerinden daha derindir ve okuduklarımız niye daha keskin çizgiler, daha berrak imgelerle saklı kalır, hatırlanır?” diye sormakta ve “Bazen okuduğunuz bir öykü sizi birkaç yaş birden büyütür. Çoğu kez edebiyat, hayattan daha çabuk büyütür. Yaşama ilişkin birçok şeyi, kendi deneyimlemenize gerek kalmadan edebiyat yoluyla öğrenirsiniz. Önünüzdeki yılların deneyimlenmiş, canlandırılmış, sonuçlandırılmış haliyle sizi, hayattan daha önce bilgilendirir, donatır; dünyaya ve geleceğinize hazırlar. Bakışlarımızı, sezgilerimizi, içgüdülerimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi biler, geliştirir, olgunlaştırır. Bizi yalnızca dış dünyaya ve hayata ilişkin bilgilerle değil, aynı zamanda kendi içimizle, kendi duygularımızla da tanıştırır.” demektedir. Çocukluk ve ilk gençliklerini o yıllarda yaşayan yazarlardan Selim İleri, Ali Sirmen ve Orhan Pamuk üzerinde Kemalettin Tuğcu romanları önemli etkiler bırakmıştır. Selim İleri’ye göre Kemalettin Tuğcu, “duyarlı bir yazar”dır. Romanlarındaki çocukları hayatın zorlu yollarından geçirdikten sonra; ya okuma yoluyla ya bir meslek edinme yoluyla mutlaka topluma kazandırdığına dikkat çeken Selim İleri, Kemalettin Tuğcu’nun topluma kazandırılmış insanları bize anlatırken, bunun çetin yollardan geçtiğini vurguladığını ifade ediyor. Selim İleri, Kemalettin Tuğcu’nun, insanların acılar içindeki büyümelerini, hangi problemlerden yola çıkarak nerelere vardıklarını gözü yaşlı bir şekilde dile getirmesini doğal buluyor. “Ülkemizde gözü yaşlı olmak için pek çok neden söz konusu. Ama Kemalettin Tuğcu’nun bu çabası, yazık ki kendisinin en verimli çağlarında çevresince, edebiyat çevrelerince, eleştirmenlerce pek anlaşılamamıştır.” şeklinde yorum yapıyor. Selim İleri’nin o ince hüzünlü romanlarındaki duyarlılık; Orhan Pamuk’ta dile gelen İstanbul’un kentsel güzellikleri, çocukluklarındaki Kemalettin Tuğcu okumalarından da kaynaklanıyor olması da kuvvetle mümkün. Ancak, kuşkusuz bu yazarları besleyen daha pek çok yerli/yabancı yapıt ve yazar da vardı okuma serüvenleri boyunca.
Kemalettin Tuğcu’nun hiçbir kitabında suçlular cezasız kalmaz, iyiler roman sonunda. “ödülünü” alırlar. Dürüst ve çalışkan olmanın, yalan söylememenin, hırsızlık yapmamanın, yardımsever olmanın önemi, satır aralarında ve olay içinde sezdirilir. Erdemli olmak, her türlü maddi kaygının ötesindedir. ‘Temiz kişilik’ anlayışı, Kemalettin Tuğcu dünyasında önemli yer tutar; o, her şeyden önce ‘ahlakçı’ daha doğrusu ‘vicdanlara seslenen’ bir yazardır. Bu tutum, kaynağını dinsellikten değil; insancıl bakış açısından alır.

Yazarın romanlarında kurgu sorunlarıyla karşılaşmak oldukça zordur; anlatılanlara merak düğümleri atarak ilerleyen olay kurgusu, sonlara doğru okurun bu merak unsurlarının yavaş yavaş çözüldüğünü sezinlemesiyle okuma keyfine dönüşür; Kemalettin Tuğcu romanları ilgiyle okuturlar kendilerini. Olaya yaslanan bir romancılık anlayışı içindedir yazar. O nedenle fazla betimlemelerden uzak durarak, olayın akışı içinde insanları ve mekânları dile getirir.

Onun roman kurguları, esas itibarıyla ‘sorun odaklı’ dediğimiz bir roman kurgulama tarzında oluşturulmuştur. Kemalettin Tuğcu’nun, o dönemde toplum yapısından kaynaklanan birer sorun olarak gördüğü konular; yetimlik, yoksulluk, üvey anne/baba sorunu, aile içi çatışmalar, miras kavgaları, kimsesizlik, aile içi şiddet, bedensel engelli olma durumu, zenginlikten yoksul bir yaşama düşme, hastalık, işsizlik, açlık gibi konulardır. Annenin ve/veya babanın ölümü, anne-babanın boşanması, onlardan birinin ölümü gibi nedenlerle beliren ‘yetimlik’ teması, roman karakteri olan çocuğun kendisini çaresiz hissetmesine neden olur. Bu melodramatik yapı içinde, yetimliğini ve yoksulluğunu, okuma, çalışma vb. gibi yollarla aşacaktır kahramanımız. Dürüstlerin hep kazandığı, kötülerin cezasız kalmadığı bir dünya tasarımı sunar Kemalettin Tuğcu romanları. Onun çocuk karakterleri, hayat karşısında erkenden olgunlaşmışlardır. “Fakir çocukların meseleleri daha fazladır,” diyordu Kemalettin Tuğcu, “Onların ihtiyaçları daha fazla olur. Hayat ile mücadele esnasında daha çok hırpalanırlar.”

Kemalettin Tuğcu’yu bir dönem bu denli çok okunulası kılan nedenler arasında, yaşamın acı ve zorluklarını çoğu zaman 12-14 yaşlarındaki kız veya erkek birer çocuk/ergen olan roman kahramanları yoluyla, heyecanlı, sürükleyici, akıcı bir dil ve anlatımla dile getirmesi; acıyı işlerken umuda, çabaya, cesarete vurgu yapması sayılabilir. Romanlarının çoğu İstanbul’da geçer; Anadolu’da yaşayan pek çok çocuk okur, onun romanları aracılığıyla hiç görmedikleri İstanbul’u az çok tanıma olanağı bulmuştur. İlk gençlik çağında özdeşleyim duygusu yoğun yaşandığı için; roman karakterleriyle özdeşleşen genç okurlar, yaşamın zorluklarının, umutla, dürüstlükle, iyilikle, yardımseverlikle ve çalışkanlıkla aşılacağının sezgisine ulaşırlardı böylece. Maddi zevklere, tüketime, israfa yüz vermeyen; zenginlerin de mütevazı yaşamı öncelediği, gösterişten kaçarak yaşadığı yıllardır toplumun o dönemdeki durumu.

1980’lerden sonra Kemalettin Tuğcu romanlarının okunmaması; onların fazla ağlamaklı, acıklı vb. oldukları gibi nedenlerle okul kitaplıklarına bile alınmaması ilginçtir. Türkiye toplumu 1980’den sonra ciddi anlamda bir değişim ve dönüşüme uğratılmış; bu amaçla 12 Eylül darbesi hazırlanmış; tüketim, pazar ve piyasayı önceleyen, küresel sistemle entegre olması hedeflenen bir toplum modeli oluşturulmaya başlanmıştır. Bu devasa projeden yayıncılık sektörü de payını almış; edebiyata, topluma bakış açısı değişip dönüşmeye başlamıştır. Artık, yükselen değerler daha ziyade maddi olanlardır; köşe dönücülük erdemlilik gibi algılanır zaman zaman. Karakter aşınmasına uğrayan bireyler çoğalmış, imajın ve gösterişin her şeyi belirlediği, kavramların içinin boşaltıldığı bir döneme girilmiştir. Böyle bir toplum ve insan modelinde elbette toplumsal sorunlara klasik cemaatsel bakışla çözüm arayan; mahalle dayanışmasını, yardımseverliği, çalışmayı, dürüstlüğü; yoksulluğa ve yaşamın tüm zorluklarına karşı birer çözüm yolu olarak öneren Kemalettin Tuğcu romanlarının eski işlevi ve önemi kalmamıştır…

“Yoksulluk onun hikâyelerine en çıplak ve acı halleriyle, belki de meseleye
siyaseten el atan toplumcu yazarların metinlerinden bile daha abartılı ve ağdalı bir dille yansımıştı. Yoksul insanlardı anlattıkları; (...) mutluydu bu insanlar; üstelik bu kesif yoksulluktan sıyrılmak için bazı umut ışıkları da parıldardı uzaklarda: Kemalettin Tuğcu, yoksulluğu kalıcı bir yazgıya hiç dönüştürmemiş, sorunun sistem içinde mutlaka
halledileceği mesajını vermişti.” diyor A. Ömer Türkeş. Bu noktada Kemalettin Tuğcu romanlarının dönemin sistemi içinde kalan çözümler ürettiklerine eleştirel okuma olarak tanık oluyoruz. Kemalettin Tuğcu, romanlarında ilk gençlik çağındaki kahramanlarına ve okurlarına oldukça ‘uysal’ çözümler ve çıkış yolları göstermiştir bir anlamda.

Vasconcelos’un Şeker Portakalı’nı çoğumuz okumuşuzdur. Çocuk roman kahramanı Zeze, çok kardeşli, yoksul, sefil bir aile ortamında, sevgisiz, ilgisiz kalmıştır; o nedenle içten içe yapayalnız ve kimsesiz duyumsar kendini. Ailesinden zaman zaman şiddet görür. Ona sevgiyi öğreten, yaşamın güzelliklerini ve umudu gösteren; güç ve destek veren Bay Manuel Valaderes’i (Portuga) bir gün elim bir trafik kazasında yitirince, Zeze’nin girdiği o derin ruhsal bunalım ve içsel kırılmalar anımsandığında; bu romanın acıklı, dramatik sahnelerinin Kemalettin Tuğcu duyarlılığıyla yakınlığı dikkati çeker. Önemli fark, Zeze’nin sıkıldıkça şeker portakalı ağacıyla karşılıklı konuşması; yani düşsel motiflerdir. Düşsellik, Latin Amerika edebiyatına özgü genel bir bakış ve duyuş tarzıdır elbette. Şeker Portakalı umutla bitmez. Yüreğinde taş gibi ağır bir hüzünle bırakıverir okurunu. Yabancı yapıtların çocuk ve gençlik yazını dünyasında nedense -çoğu zaman- yerli yapıtlardan daha farklı, daha seçkin bir yere oturtulduğu da bir gerçek… Şeker Portakalı olanca ağlamaklılığına; içerdiği şiddet, bunalım ve acıya rağmen, okul ve aile ortamlarında okunan çocuk/ergen kitapları arasında seçkin ve önemli bir yer alıyor yıllardan beri… O halde Kemalettin Tuğcu romanları niye dışlanmaktadır, asıl sorulması gereken de budur. Bu durum, yazarla ilgili önyargıların bir dönem giderek yaygınlaşmasının sonucudur belki de.

Ağlamaklı, acıklı oluşu, şiddet uygulayan üvey anne/babalar, yoksulluk, yetimlik vb. konuları işlemesi, Kemalettin Tuğcu romanlarının, bir kuşak üzerinde bıraktığı erdemlilik anlayışına; vicdan, adalet duygularına ve umut tutkusuna engel oluşturmadığı görülmektedir.

Ancak, dünya çok değişmiştir. Çocuklar/ ergenler internetten, cep telefonlarından, çağdaş teknolojinin sağladığı pek çok olanaktan yararlanarak dünyayı anlamakta ve anlamlandırmaktadırlar. Onların algılamaları Kemalettin Tuğcu kuşağından çok başkadır. Artık, öncekilerden apayrı bir kuşak yetişmektedir. Bu kuşak, yaşamın bütün gerçeklerini kanlı 3. sayfa haberlerinde, TV’lerde savaş, cinayet, intihar görüntülerini canlı yayınlayan haber filmlerinde, şiddet dolu bilgisayar oyunlarında, çizgi filmlerde, internetin karanlık köşelerinde görmekte ve okumaktadır. Yaşam, onlar için bir tragedya gibidir. Ancak, farkındalıkları ve duyarlılıkları iyice törpülendiği, aşındırıldığı için bir tragedya içinde yaşadıklarının bile farkında değildirler. Üstelik ‘bilgi çağı tragedyasında’ kanlı sahneler olanca dehşetiyle ekranlarda gösterilmektedir. Bu dönemin çocuk ve ergenleri için yazılan kitaplar; mitosların, tarihin gizemli kaynaklarından süzülen; büyülü, fantastik yolculuklara açılan; bambaşka dünyalara alıp götüren; olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini kıran apayrı içerik ve formattaki roman ve öykülerdir. Bu yapıtların yaşamda ve toplumda karşılıklarını bulmak oldukça zordur. Önemli bir kısmı, yabancı kaynaklı çeviri kitaplardır. Bazı yerli çocuk yazarları da bu akışın etkisinde yapıtlar üretmeyi öncelemektedirler. Bu durum, kaynağını toplumdan alan, insani değerleri satır aralarında sezdiren, çocuğu ve ergeni çok kültürlü demokratik yapılanmalara hazırlayan, farklılıkların birlikteliğini gösteren yepyeni bir çocuk/ergen edebiyatının ol(a)mayacağı/ gerçekleş(e)meyeceği anlamına da gelmemektedir.

Başka bir edebiyat, başka bir toplum ve başka bir dünya her zaman için mümkündür. Yeter ki ütopyanın, ‘ gerçekleşmesi mümkün olan’ anlamını da içerdiğini unutmamalı. Başka dünyalara, başka ırmaklara açılan meraklı Küçük Kara Balık’ı ya da sürünün dışına çıkıp çok uzaklara, yükseklere uçan Martı Jonathan’ı unutanımız var mı?

(TARAF Pazar Eki, 16 Kasım, 2008)




KAYNAKLAR:

“Kemalettin Tuğcu Romanları: Özgün Bir Popüler Edebiyat
Türü”, Melike Sıla ARLI, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü/
TÜRK EDEBİYATI BÖLÜMÜ, Bilkent Üniversitesi, Ankara, Haziran 2005, master tez.

“Yazınsal Metinlerde Kitsch Olgusu ve Popüler Saygınlık” Mehmet AYDIN KAL
www.askinehali.com/sayi10/yazinsalmkops.htm - 39k -
“Sırça Köşkün Masalcısı” Nemika TUĞCU, Can Yayınları, İstanbul, 2004.
“Kemalettin Tuğcu ve Çocuk Edebiyatı”, Nemika TUĞCU, Hece Dergisi, 2005, 104-105.
“Serseri Âşıklar”, A. Ömer TÜRKEŞ, Virgül Dergisi, 51, Mayıs 2002, 26-27.

“Büyümenin Türkçe Tarihi”, Murathan MUNGAN, Metis Yayınları, İstanbul, 2007.

“Yaşayabilme İhtimali”, (şiir), Yılmaz ERDOĞAN, “Kayıp Kentin Yakışıklısı” içinde, Sel Yayıncılık, İstanbul, 1998.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder