3 Aralık 2008 Çarşamba

Y SEVGİ VE ŞİDDET ÜZERİNE

-Y-

Sevgi ve Şiddet Üzerine


“Şiddet türlerini sınıflandıran Erich Fromm; ‘şiddet’ ya da ‘barış’a yatkın ruhsal yapıları da ikiye ayırıyor: ‘Ölümseverlik’ ve ‘yaşamseverlik’. Ölümseverler için, gelecek değil geçmiş önemlidir. Hiçbir zaman gelecekte yaşamaz, hep geçmişte yaşarlar. Onlara göre, yalnızca iki cins insan vardır: Güçlülerle güçsüzler, öldürenlerle öldürülenler… Bir toplumda ‘ölümsever’ kişilik yapısının yaygınlaşması ölçüsünde şiddet ve baskıyı önlemenin, hoşgörülü ve barışçı bir ortam yaratmanın zorlaşacağını söyleyebiliriz. Sağlıklı bir kişilik, ‘yaşam sevgisi’ nin ağır bastığı kişiliktir. Kişiliğin oluşumunda çocukluk yılları belirleyici olduğuna göre; çocukta yaşam sevgisinin gelişebilmesi için en önemli koşul, onun ‘yaşamı seven’ insanlarla birlikte bulunmasıdır, insan enerjisinin çoğu, saldırılara karşı yaşamı savunmak, açlıktan kurtulmak için harcanırsa, yaşama sevgisi engellenir ve ölüm sevgisi güçlenir.”

Yağmurun hüzünlü çisiltisi duyuluyor sessizliğin içinde. Eylül… Kuru dallar ve yapraklar ıssız bahçenin her yerinde. Toprağın üzerinde ıslanmış kuru bir dal parçası; Y biçiminde. Y… V...v…ve çağrışımlar…
Harfleri öğrenmeye, tanımaya çalıştığım o günler... Y’yi öğrendiğimde sapanla somutlaştırmıştım onu. Sapan Y… Kuşları taşla öldürmeye yarayan, yaşam tüketen Y… Harf Y, sapanın utancını nasıl taşırdı ki? Kolay oluyor muydu onun için? Sapan Y, nasıl yapılırdı? Kuru bir dal, birkaç lastik şerit ve taş konan bir kısım… Ben küçük bir kız çocuğuydum. Erkek çocukların oyuncağıydı sapan. Onların eline neden verilirdi? Öldürmeyi öğrensinler diye (mi?).
Düşünüyorum da, Y sapan, insanlıktan saptırır mıydı ki? Bence, çocuğun özündeki o naif iyiliği değil de kolektif bilinçaltının derin karanlığını ve ilkel kötülüğü deşmeye, ortaya çıkarmaya yarayan bir araçtı, sapan. İlk şiddet deneyimini onunla yaşıyordu çocuk. Üstelik, sanal olmayan; gerçek bir şiddetti bu. Vurduğu kuş, çırpına çırpına yere düşerken neler duyumsardı ki bir çocuk? Büyüklerinden farksız olduğunu, belki de o an büyüdüğünü… Savaşa, şiddete, öldürmeye ilk adımını attığını düşünemezdi bile… Kuşun, ölümün kollarında yere doğru süzülüşünde gizliydi yaşamın içindeki o uçucu anlamlar… Çocuk sezebilir miydi bu anlamları? Yaşamın ölüme dönüşümünde, Y’nin o uğursuz katkısını görebilir miydi?
Sapan’ın kökeni sap-mak’tan geliyor. Ayrılan, sapan, yalnızca iki kuru dal değildi aslında. Sapan, çocuğun ruhuna girerdi. Sapan kullanan çocuk, kendi içinde ikiye ayrılır, bölünürdü. İçindeki iki yoldan biri onu şiddete, ölüme götürürdü; öteki yol ise yaşama ve yaşatmaya. Ve çocuk, çekince lastiğini sapanın; taşın fırlayıp gittiği yere kilitlerdi bakışlarını. Taş, kuşla buluştuysa… İşte o anda çocuk, içindeki seslerin çağrısından en güçlü olanına açardı ‘yüreğinin kulaklarını.’ Pişmanlığın sesiyse üstün gelen, bir daha öldürmez; öldüremezdi artık; ne bir kuşu ne de başka bir canlıyı. İçinde “Harikasın!” diyen o kötücül, sap-an ses baskınsa, devam ederdi çocuk; öldürmeye, öldürmeye… Sürer giderdi bu. Şiddetin kendisini büyüttüğünü, insan yaptığını sanırdı. Sap-an, kendi içinde bir insanlık sınavını taşırdı. O sınavdan her çocuk geçebilseydi …
Sınavı geçemeyen çocuğun içinde açığa çıkan şiddet, yaşamı alt üst ederdi. Yıllar geçer, gün gelir, ölü bir insan çıkardı yaşam yolunun üzerine. O, ölü bir asker olurdu, savaşta karşı karşıya geldiği, yakıp yok ettiği… Onun cansız yüzünde bir bebek görürdü; evet, bir bebekti vurduğu. Ölü bir kuştan ölü bir bebeğe… Bir annenin büyüttüğü, yoktan var ettiği bir insana. Bazen de bombalarla vurulmuş bir kentte, sonsuz melek uykusuna dalmış incecik bir çocuğun, iki yana açılmış narin kollarıydı Y.
“Hiçbir suçlu kendi özündeki mahkemede aklanamaz.” diyor Dostoyevski. Kendi içinde kendisiyle hesaplaşabilen, yüzleşebilen, yanlışını ayrımsayabilen insanda “vicdan” denen o görünmez güç, varlığını tüm baskınlığıyla duyumsatır. Pişmanlık, ruhunu ezer insanın. Bu içsel mahkemede sapana kahrederdi belki, o büyümüş çocuk. Büyüyenin, yalnızca içindeki şiddet olduğunu anlardı. Kim bilir belki de makineli silahını fırlatıp atardı. Yere düştüğünde bir sapana dönüşürdü silah; korkutarak bakardı büyümüş çocuğa.
Günümüzde çocukların çoğu sapanla oynamıyor. En ilkel şiddet duygularını harekete geçiren en gelişmiş silahlar, sanal dünyada yer alıyor artık. Şimdi, bilgisayar ve TV dünyasından fışkıran sanal kötülük ve şiddetle savaşımın planlarını oluşturmak var insanlığın gündeminde.
Y, bir de bilinmeyenin bir başka adı ya da türü. X bilinmeyense, Y de başka bir bilinmeyen. Sapandan bilinmeze de geçebiliyor insan; şaşıp kalıyor yaşadıklarına. Y bir kavşak olabiliyor. İnsan, yolları gözden geçiriyor yeniden. Y kavşağında bazen ortada kalakalıyor. Orta noktadaki kara delik yutup yok edebiliyor onu. Seçimini yapamadan, kararsızlığın boşluğuna, bilinmezin uçurumlarına düşebiliyor. Bu yokluğu yaşamamak için Y fırsatını iyi değerlendirebilmeli insan. Yol ayrımındayken, güzele, iyiye, sevgiye çevirebilmeli yaşam direksiyonunu.
Bir gün gelecek, güneş yeniden parlayacak o eylül bahçesinde. Issız yağmurların çisiltisinde hüzün olmayacak artık. Fırtına, tatlı bir esintiye dönecek. Y, bir ağaçta, capcanlı gülümseyecek. Bir ilkbahar tablosuna girip yapraklarının yeşile boyanmasını bekleyecek. Dünyaya bir çocuğun yaptığı resimden bakacak Y… Masum, naif, sevecen... Sevgi çağıracak insanları yeniden, (Y)eniden…

Hülya SOYŞEKERCİ

1 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı arkadaşım. Yürekten kutluyorum...

    Yazını okurken günümüz dünyasındaki şiddet çeşitlerini düşündüm...

    Sürekli tüketmeye yönelik bir yaşam tarzının mahkum olduğu paraya endeksli varoluşların (Harcadığın kadar varsın) koşulları; çok çalışmak, sürekli rekabet içinde olmak ve durmaksızın başarılı olmak da, bir anlamda şiddettir.

    Başarmak için sürekli rekabet içinde olan bireyin (daha çocuk yaşlarda başlayan sınavlar, ardından oks, öss ve iş yaşamında zorunlu olduğu başarı) yaşadığı şiddetin sonu; sevgisizlik ve derin bir yabancılaşma duygusu...

    Acımasız ekonomik sistemler ve insanlara dayattığı yaşam formatları ve düşünce biçimleri sorgulanmadıkça şiddet hiç bitmeyecek...

    Çeşitli maddi başarı biçimlerinde kendini şık görüntülerle sunmaya devam edecek...

    YanıtlaSil