4 Aralık 2008 Perşembe

POPÜLER KÜLTÜR KUŞATMASINDA EDEBİYAT

POPÜLER KÜLTÜR KUŞATMASINDA EDEBİYAT

Sanat yapıtını oluşturan, onu yaratan sanatçının bir amacı da duygusal-düşünsel-estetik paylaşımdır kuşkusuz. Sanatçı, emeğini ve yüreğini ortaya koyarak oluşturduğu yapıtlarının yaygınlık kazandığını, öteki insanlarla buluştuğunu, halkla bütünleştiğini gördüğü o mucizevi noktada, varoluşunun gizemini derinden duyumsar. Sanatın ve sanatçının önemli bir misyonu -dolaylı da olsa- sanatsal güzellikleri halk içinde yaygınlaştırarak kitlelerin beğeni ve estetik düzeyini yükseltmektir.

“Popüler kültür”den söz edildiğinde bence bu söz grubu içindeki o etkileyici “popüler” kelimesinin neleri çağrıştırdığına ve hangi anlamları karşıladığına dikkat etmek gerekiyor öncelikle. Günümüzde “popüler kültür” kavramının ne olduğu konusunda net bir açıklama bulmak neredeyse olanaksız duruma gelmiştir. Popüler kültür, bazen halkın kendisi tarafından üretilen, halkın özünden gelen, halka ait kültür; bazen halk tarafından tüketilen kültür; bazen halk tarafından beğenilen kültür; bazen egemen güçler tarafından halka dayatılan kültür; bazen de yaygın kültür, yığın kültürü, kitle kültürü gibi anlamlara gelmekte.

Kendi bakış açıma göre, günümüzde popüler kültürü, var olan toplumsal-ekonomik sistemin bir üst yapı kurumu ve sistem tarafından özellikle körüklenip desteklenen bir üretim- pazarlama tüketim- alanı olarak görüyorum. Küreselleşmiş kapitalist sistemin dayattığı hız ideolojisi ve hızlı üretim-tüketim sirkülasyonuna dayalı yaşama tarzı içinde, popüler kültür ürünleri de hızla oluşturulup kısa sürede tüketilen birer meta konumundadır. Sanat ürünlerinin- bu arada yazınsal yapıtların- bu süreçte metalaşması, bir indirgeme, aşındırma ve içini boşaltıp yok etme eylemidir aynı zamanda. Yazınsal yapıtlar, kâr etmenin esas alındığı, tüketime, çok satmaya dayalı bu oluşumdan sürekli olarak etkilenmektedir. Her şeyin hıza ve hazza indirgendiği yaşamsal süreçlerde yazın da sistemin dayattıklarına karşı duramamaktadır. Yüzeyselin, sığ olanın, basit ve kolay tüketilenin egemen olduğu piyasa ortamında TV sunucuları, spikerler, sinema oyuncuları, mankenler de yazar olarak sunulabilmekte, kabul ve onay görmeleri sağlanmaktadır. Bu durum, medyanın yazın üzerindeki olumsuz etkisinin göstergelerinden yalnızca biridir. Kolay tüketilen romanlar, öyküler ortalığı kaplayabilmekte, üstelik bunlar yazınsal-estetik değer taşıyan yapıtlar olarak da değerlendirilebilmektedir. Nitelikli olanla olmayanın birbirine karıştığı bu toz, duman ve sis ortamında gerçek sanatçının, yazarın ve beğenisi yüksek, bilinçli okur kitlesinin elindeki tek fener ışığı, sanırım, yine evrensel boyutlarda yazınsal-estetik ölçütler olacaktır. Bu puslu, bulanık ortamda umutsuzluğa kapılmadan , “Var olan koşullarda ne yapabiliriz? Bu olumsuzluğu nasıl olumlu duruma dönüştürebiliriz?”sorularına yanıtlar oluşturmanın ve seçenekler sunarak hareket etmenin en doğru yol olduğu kanısındayım.

Geçmişten günümüze kadar sürekli popüler olan, insanlarımızı etkileyen yazınsal yapıtları incelediğimizde bu ürünlerin okuma alışkanlığını geliştirici bir işlevi yerine getirmiş olduğunu görüyoruz. Bu yapıtların reklam, tanıtım gibi çeşitli yollarla dayatılmadığı; çok satmalarının hedeflenmediği, tam tersine, halkın bu yapıtları kendisinin benimseyip okuduğu, önemli bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Reşat Nuri Güntekin’in, Orhan Veli Kanık’ın, Nazım Hikmet’in daha birçok yazar ve şairin yapıtlarının yazın ve popülerlik bağlamında irdelenmesinden, onların yazın ve popülerlik içindeki yerlerine özel bir dikkat gösterilmesinden önemli sonuçlar çıkacağını düşünüyorum. Sözgelimi, yayımlandığından bugüne kadar halkın her kesiminde, kuşaklar boyunca ilgi ve sevgiyle okunan “Çalıkuşu” romanı ele alındığında birçok önemli nokta göze çarpabilir. Bu roman, her şeyden önce yazarın duru bir ırmak gibi akan, sade, yalın, temiz ve içtenlikli üslubuyla Türkçe’nin yazınsal kullanımına iyi bir örnektir. Yalın ve anlaşılır olmanın; basitlik, yüzeysellik ve düzeysizlik





anlamına gelmediğinin güçlü bir kanıtıdır Çalıkuşu. Olay kurgusu, karakterleri, duygu sömürüsü yapmayan duygu dolu satırlarıyla ve içindeki insan sıcaklığıyla halkla bütünleşmiştir adeta. Bu roman gibi daha birçokları da vardır yazınımız içinde.

Edebiyatın, dolaylı da olsa, halkın okuma sevgisini çoğaltma, yaşama bakışına yeni açılımlar kazandırma, dil gelişimini ve estetik düzeyini yükseltme gibi bir misyon taşıdığı düşünüldüğünde, günümüzde popüler kültür adına sunulan ürünlerdeki düzeysizlik, sığlık, yavanlık ve kolaycılığın, aşılması gerekli önemli birer yazınsal-kültürel sorun oldukları görülmektedir. Günümüzde popüler kültür etkisiyle yazılıp piyasaya sunulan “yazın yapıtları”ndaki düzeysizlik ve basitlik, düşünceleri de giderek sığlaştırıp basitleştirmektedir. İnsanların düşüncelerinin erozyona uğraması, yaşam içinde düşünen, tartışan, eleştiren, sorgulayan, yeni düşünceler üreten yaratıcı ve mücadeleci insan tipini de aşındırarak yıpratmakta ve kapitalist sistemin amaçladığı, düşünmeyen, hazır düşünce kalıplarına teslim olmuş robot insanların çoğalmasına neden olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında toplumu, insanı dönüştürerek yaşamı daha iyiye, güzele doğru götürmeyi ve dünyayı değiştirmeyi amaçlayan özgün, farklı ve kendini tekrarlamayan bir toplumcu / toplumsal edebiyatın gerekliliği de net olarak görülmektedir.Bu edebiyat, hem tarihsel misyonunu yerine getirmeli hem de toplumsal kesimlerin yaşama bakışını değiştirip estetik beğenilerini yükselterek, yazınsal yapıtları içselleştirmelerini sağlamalıdır. Dünyaya yeni bir kavrayışla bakan gözler, eleştirel ve yaratıcı bir tutumla yaşamın boş sayfalarına en güzel şiiri, öyküyü, romanı yazacak ve yaşamı yeniden anlamlandıracaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder